7 Ara 2010

"Neden yazıyorum?"

"Neden yazıyorum?" sorusunun cevabını çok düşünmüş, hiçbir zaman da tam olarak bulamamışımdır. "Yazmak için kimsenin bir sebebi olmamalı. Okumak dünyada elzem olduğu halde, okumayan ülkemde yazmanın sebebi aranıyor, arıyoruz..." diyor Hanefi Avcı malum kitabının başında. Bu görüşe tam olarak katıldığım söylenemese de, okumayla ilgili olan kısmında haklılığı yadsınamaz. Ancak yine de her insanın, çok iddialı olduysa pek çok insanın diyelim, yazmak için sebebi vardır.

Pek çok insan günümüzde, maalesef, para için yazıyor. Gazetecilerden, köşe yazarlarına, 'best seller' olma arzusundaki yapay yazarlardan, kimi blog yazarlarına kadar pek çok yazan,  kodamanların dalkavukluğunu yaparak, ortaya olur olmaz iddialar atarak, üstüne vazife olmayan konularda ahkâm keserek, yersiz polemikler yaratarak para kazanmaya çalışıyor. Bunu yaparken de ne etik olarak yaptıkları hataların, ne de edebi hadsizliklerinin farkına varabiliyorlar. Dolayısıyla ortaya çıkardıkları ürün ne tarihte bir belge niteliği kazanabiliyor, ne de kalıcı bir yapıta dönüşebiliyor. Yanlış anlaşılmasın, yazılan her metin ya tarihi bir belge, ya da kalıcı bir yapıt olmalıdır demiyorum. Vurgulamak istediğim; para kazanmak arzusuyla yazan insanların, başka fikirlere karşı tahammülsüzlüğü ve kendi beyanatlarıyla tutarsızlıkları karşısında, kibarca, pek de değerli olmayan üretimler yaptıkları.


Öte yandan yazmış olmak için yazan insanların da sayısı göz ardı edilemeyecek kadar çok. Kendi fikirlerini ifade etmek yerine, kitlelerin beğeneceği, insanların ilgileneceği yazılar kaleme alanlardan bahsediyorum. İnsanların duymak istediklerini yazıyorlar ki bu da -okumayı seven bir insan dahi olsanız- sizin için okuması ıstırap bir karalama olarak çıkıyor karşınıza. Kasıtlı bir dil bilgisi katliamı, kelimelerle anlatamadıklarını noktalama işaretleriyle anlatabileceklerini düşündüklerinden olsa gerek, bol "ünlem", "soru işareti" ve sayısı sabit olmayan "nokta" kullanımı hem gözünüzü yoruyor, hem de anlatılmak isteneni anlamak için fazladan çaba sarf etmenize neden oluyor. Yazan kişinin, çeşitli nedenlerle, benimsemediği fikirleri, düşünceleri içeren yazılar, ilkokuldayken zorla okutulan ödev kitaplar kadar itici geliyor bana.


Yazmak, naçizane fikrimce, severek yapılması gereken bir eylemdir. Yazdığınız ister bir roman, ister bir şiir, ister sadece fikirlerinizi dile getirdiğiniz bir deneme olsun, severek yazmıyorsanız yazmanın tadına gerçekten varmış sayılmazsınız. Şöyle izah edeyim; kendinizi ifade biçimi olarak yazmayı benimsememiş bir insansanız, ya para kazanmak için yazıyorsunuzdur ya da yazmış olmak için...


                                                                  * * *

Dolayısıyla "Neden yazıyorum?" sorusunun cevaplarının başında "Kendimi daha iyi ifade edebiliyorum" geliyor. Konuşurken kelimelerle aram bu kadar iyi değil. Kimi zaman ya yersiz ya da yetersiz bulurum diyaloglardaki yerimi. Konuşmadığım zamanlarda da bazen konuşmayı düşündüğümden, konuşurken konuşmak istediğimi konuşamayabilirim. Hâlbuki yazarken, tekrar tekrar başa dönerek, söylemek istediklerimi, kelimeleri adabınca dizerek, daha iyi ifade edebiliyorum. Eğer kendinizi yazarak ifade edebilenlerden değilseniz şöyle izah etmeye çalışayım; muhtemelen sizin de başka bir yönteminiz vardır kendinizi ifade etmekte kullandığınız, farkında olduğunuz ya da olmadığınız... Konuşmak, çok konuşmak, boş konuşmak, öz konuşmak, iyi konuşmak, şarkı söylemek, dans etmek, resim çizmek, spor yapmak, kavga etmek, müzik yapmak... İşte "Ben müzik ile söylemek istediklerimi daha iyi ifade ediyorum" diyorsanız mesela, sizin müzikle ilişki yaşarken hissettiklerinizin benzerini, ben yazarken hissediyorum.


"Neden yazıyorum?" sorusunun pek çok cevabı var benim nazarımda. Kendimi ifade etmek bunların başında geliyorsa da diğer sebepleri başlıca şöyle sıralayabilirim:
  • Biraz utanarak da olsa beğenilmek için yazdığımı itiraf edeyim. Daha doğrusu beğenilmek için yazmıyorum aslında ancak yazdıklarım beğenilsin istemiyor değilim. Aksini iddia etmem zaten komik olur, beğenilmek gibi bir derdim olmasaydı bu yazı sizin tarafınızdan okunmak yerine "hard-disk"imin bir köşesinde sürünüyor olurdu. Başka bir yazı konusu olmasına rağmen, belirtmeden geçemeyeceğim ki "beğenilmek gibi bir derdim yok" diyen insana inanmam.
  • Delirmemek için yazıyorum. Eminim size de oluyordur, aynı anda pek çok konuyu düşünmeye çalışırsınız, beyniniz o kadar hızlı çalışır ki zihniniz ipin ucunu kaçırır ve birden "Ne düşünüyordum ben en son?" diye kala kalırsınız. Bu durumu alın onla çarpın, böyle hissettiğimde yazarak dizginliyorum kendimi.
  • Düşüncelerim konusunda insanların fikirlerini merak ettiğim için yazıyorum. Örneğin para için yazılan yazıların güzel olduğunu düşünen biriyle karşılaşırsam, neden öyle düşündüğünü anlamaya çalışıyor, tartışmasını bilen ve makul izahatlar getiren biriyse, gerekirse konu hakkındaki düşüncemi yeniden gözden geçirebilmek için yazıyorum.
  • Emin olmadığım konular hakkında, din gibi, aşk gibi net yargıların bulunmadığı mevzularda kendi düşüncelerimi derleyip toplamak için yazıyorum. 
Sonuç olarak; yazıyorum. Nedeni ne olursa olsun yazıyor ve paylaşıyorum. Siz de zaman ayırıp okuyorsanız ne ala, müteşekkirim.


Burası herhangi bir temaya bağlı kalmadan, olan bitenler hakkında, bitmiş gitmişler hakkında, giden gelenler hakkında, kısacası dünya, dolayısıyla kendim, hakkında düşüncelerimi paylaşmak istediğim bir sayfa...


Bu vesileyle hoş geldiniz ve dolayısıyla hoş bulduk!

1 yorum:

Ne dersin?